İletişim Bilgileri
  • dusunselhukuk@kku.edu.tr
  • Yenişehir, Kırıkkale Üniversitesi Yerleşkesi, Ankara Cd. 7. Km, 71450 Yahşihan/Kırıkkale
image
image

Evlilikle Beraber Gelen Kütük

  • Anasayfa
  • Evlilikle Beraber Gelen Kütük
image

Evlilikle Beraber Gelen Kütük

Evlilikle Beraber Gelen Kütük

                                                                                    Evlilikle Beraber Gelen Kütük

Öz

Bu makalede, evlilik sonrası kadının nüfus kütüğünün eşinin kütüğüne aktarılması uygulaması ele alınmıştır. Türkiye’de yürürlükte olan bu düzenlemenin, kadın kimliği ve hukuki eşitlik açısından yarattığı sorunlar üzerinde durulmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin 2024 yılında aldığı kararla kadının soyadı değişikliği zorunluluğu kaldırılmış olmasına rağmen, kütük değişikliği uygulamasının devam etmesi, bireysel haklar ve toplumsal cinsiyet eşitliği açısından tartışmalı bir durum olarak değerlendirilmiştir. Kadının kütüğünün değiştirilmesi, onun evlilikle birlikte eşinin ailesine ait olduğu algısını pekiştirmekte ve geleneksel toplumsal yapıyı hukuki bir zorunluluk haline getirmektedir. Ayrıca, diğer ülkelerdeki uygulamalarla Türkiye’deki sistem karşılaştırılmıştır. Fransa, Almanya, ABD ve Birleşik Krallık ’ta kadınların evlilik sonrası nüfus kayıtlarında herhangi bir değişiklik yapılmadığı, kimliklerinin bağımsız kaldığı belirtilmiştir. Japonya’da soyadı değişikliği zorunlu olsa da kadının nüfus kaydında bağımsızlığını koruduğu, İskandinav ülkelerinde ise bireyin evlilik sonrası kimliğinde herhangi bir zorunlu değişiklik yapılmadığı vurgulanmıştır. Türkiye’de ise kadının doğduğu aile kütüğünden silinerek eşinin kütüğüne aktarılması, onun toplumsal statüsünü ve bireysel kimliğini değiştiren bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Makalede, Türkiye’de kadının evlilik sonrası kütük değişikliği zorunluluğunun kaldırılmasının hukuki ve toplumsal açıdan sağlayacağı faydalar ele alınmış, bireyin evlilik öncesi kimliğini koruyabileceği daha eşitlikçi bir sistemin gerekliliği üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda önerileri sunularak, kadınların bireysel kimlik haklarının güçlendirilmesi ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması gerektiği vurgulanmıştır.

1. GİRİŞ

İnsanlar ilk varlıklarını gösterdikleri çağlardan bu yana evlilik ve aile kurumlarını oluşturmakta ve bu kurumları sürdürmektedir. Kadının aile içindeki konumu ise derin tartışma konularına açıktır. Kadının kocasının soyadını alma zorunluluğu Anayasa Mahkemesi’nin Türk Medeni Kanunu’nun 187. maddesi iptal kararı ile birlikte 28.01.2024 tarihinden itibaren kalkmıştır. Peki soyadı kuralı bile kalkmışken neden hâlâ evlilikle birlikte kadının nüfus kütük bilgileri yerine kocasının kütük bilgileri işlenmektedir?

Mevcut düzenlemelere göre, evlenen bir kadın, doğduğu aileye ait nüfus kütüğünden çıkartılarak eşinin kütüğüne kaydedilmektedir. Bu uygulamanın temel gerekçesi, ailenin “soy birliğinin” korunması olarak gösterilmektedir. Ancak, bu zorunluluğun hukuki ve sosyolojik açıdan ne kadar geçerli olduğu tartışılmalıdır. Bir kadının, doğup büyüdüğü şehirden ya da ailesinin nüfus kaydından koparılıp, hayatı boyunca hiçbir bağı olmadığı bir köy, mahalle veya il nüfusuna işlenmesi, kişisel kimliğe ve aile bütünlüğüne ne ölçüde hizmet etmektedir?

Bu uygulama, kadınların evlilikle birlikte yalnızca soyadı değil, resmi kimlik aidiyetlerini de değiştirmek zorunda bırakıldığını göstermektedir. Evlilik birliği kurulurken, kadının kütüğünün değiştirilmesi yerine, eşlerin kendi kütüklerinde kalmaya devam etmesi daha eşitlikçi ve bireyin aidiyetini koruyan bir çözüm olabilir mi?

Türk Medeni Kanunu’nda ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılacak düzenlemelerle, kadının evlilik sonrası kütük bilgilerinin değiştirilmesine yönelik zorunluluğun kaldırılması, hukukun eşitlik ilkesi ile de daha uyumlu olacaktır. Soyadı değişikliği konusunda atılan adımların bir benzeri, nüfus kaydı meselesinde de atılmalı ve kadınların yalnızca evlilik bağı üzerinden bir nüfus sistemine dahil edilmesi zorunluluğu son bulmalıdır. Avukat Ayten ÜNAL, evlilikte kadının soyadına müdahale edilmemesi gerektiğini vurgulamış ve “Evlilikte isteyen istediği soyadını kullanabilir. Eşler ortak bir soyadı kullanmaya zorlanamaz ama eğer ortak soyadı kullanmak istiyorlarsa bir kadın, erkeğin soyadını aldığı gibi bir erkek de kadının soyadını alabilmeli.” demiştir. İbrahim AKSAKAL yazdığı “Evli Kadında Soyadı Sorunu ve Kimlik Kaybı Üzerine

Bir Değerlendirme” adlı makalesinde “Kadının evlendikten sonra eşinin kütüğüne geçmesi, eşitlik ilkesine aykırı bulunarak eleştirilmektedir. Bu durumun, kadının kimlik kaybında yol açtığı ve erkek tahakkümüne zemin hazırladığı belirtilmektedir.” şeklinde bu konu özelindeki düşüncelerini dile getirmiştir.

2. SOSYOLOJİK AÇIDAN DEĞERLENDİRME

Kadının evlilikle birlikte doğduğu aile kütüğünden çıkarılıp eşinin ailesine kaydedilmesi, onun bireysel kimliğini toplumsal ve resmi anlamda değiştiren bir durumdur. Bu uygulama, kadının kendi ailesine olan aidiyetinin sona erdiği ve artık tamamen eşinin ailesine ait olduğu gibi bir algı oluşturabilir. Oysa sosyolojik açıdan bir bireyin kimliği, yalnızca evlilik bağıyla değişmez.

Geleneksel toplum yapılarında kadınlar genellikle “ait olunan” ve “dahil olunan” bireyler olarak görülürken, erkekler ailelerinin devamını sağlayan kişiler olarak konumlandırılmıştır. Türkiye’de kadının kütüğünün değişmesi, aslında bu geleneksel algıyı hukuki bir norm haline getirmektedir. Oysa modern toplumlarda bir bireyin kimliği evlilikle belirlenemez ve kadın da erkek gibi kendi ailesiyle bağını resmi olarak sürdürebilmelidir.

Kadının evlilikle birlikte soyadını değiştirmesi uzun yıllar boyunca bir zorunluluk olarak kabul edilmişti ve bu durum, Anayasa Mahkemesi’nin 2024 kararına kadar sürdü. Ancak, soyadı meselesi çözülse de kütük kaydının değişmesi hâlâ kadına yönelik bir baskıyı sürdürmektedir. Bu değişiklik, kadının evlilikle birlikte yalnızca eşine ait olacağını, onun ailesinin bir parçası haline geleceğini ve hatta doğup büyüdüğü topluluktan kopacağını ima eder. Özellikle kırsal kesimlerde, kadının yeni ailesinin kütüğüne geçmesi, onun artık eski ailesiyle hukuki olarak bağının zayıfladığı ve tamamen eşinin ailesine entegre olduğu düşüncesini pekiştirebilir. Bu da evlilikle birlikte kadının toplumsal statüsünün değişmesine ve bağımsız bir birey olmaktan ziyade “eşine bağlı bir figür” olarak görülmesine neden olabilir. Bir çevrimiçi imza kampanyasında kadınların evlendiklerinde kütük bilgilerinin değişmesinin cinsiyete dayalı bir ayrımcılık olduğu vurgulanmıştır. Kampanyada özetle, “Kadınların, evlendiklerinde kayıtlı kütük bilgilerinin değişmesi, açıkça cinsiyete bağlı bir ayrımcılıktır! Kişinin onayı ve izni olmadan nüfus kaydının tek bir harfi bile değiştirilemezken evlilikte kadının görüşü dahi alınmaksızın böyle büyük bir değişiklik nasıl yapılabilir? denilmektedir.”

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin giderek daha fazla önem kazandığı günümüzde, kadının evlilik sonrası kütüğünün değişmesi uygulaması artık sorgulanmalıdır. Avrupa’daki birçok ülke ve İskandinav ülkeleri, bireylerin kendi nüfus kayıtlarını korumalarına izin vererek evlilikle kimlik değişimini zorunlu kılmayan sistemler geliştirmişlerdir. Türkiye’nin de bu doğrultuda bir reforma gitmesi, bireylerin evlilik sonrası statüsünü daha eşitlikçi bir hale getirecektir. Kadınların bireysel kimliği korunacak, resmi kimliğinde değişiklik yaratması gerekliliği ortadan kalkacak ve kadın-erkek arasında eşitlik sağlanacaktır.

3. DİĞER ÜLKELERİN NÜFUS KAYIT ÖRNEKLERİ VE KARŞILAŞTIRILMASI

Kadınların evlilik sonrası nüfus kayıtları konusundaki uygulamalar ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. Bazı ülkelerde kadınların kimlik ve nüfus bilgileri tamamen bağımsız kalırken, bazı ülkelerde Türkiye'deki gibi bir değişiklik mekanizması yürütülmektedir. Ancak gelişmiş, demokratik ülkelerde bireyin kimlik bütünlüğünü esas alan sistemler daha yaygın bir şekilde benimsenmiştir.

● FRANSA VE ALMANYA

Fransa ve Almanya gibi Avrupa Birliği ülkelerinde, evlilik sonrası eşlerin nüfus kayıtları değişmez. Kadın, doğduğu aileye kayıtlı kalır ve resmi belgelerinde kendi kimlik bilgilerini muhafaza eder. Çocukların soy bağı ise ebeveynlerin ortak kararı belirlenir. Almanya’da eşleri kendi soyadlarını koruyabilir veya ortak bir soyadı seçebilir. Ancak nüfus kayıtlarında herhangi bir değişiklik olmaz.

Bu sistem, bireyin doğuştan sahip olduğu kimliğini korumasına olanak tanırken, aynı zamanda evlilik birliğinin tarafları arasında eşitliği sağlamaktadır. Türkiye’de ise kadın, kütük değişikliği ile doğrudan eşinin ailesine bağlanarak hukuki bir aidiyet değişimine uğramaktadır. Oysa Almanya ve Fransa'daki gibi uygulamalar, bireyin aile bağlarını hukuki bir zorunluluk olmaksızın sürdürebileceğini göstermektedir. 

● ABD VE BİRLEŞİK KRALLIK

ABD ve Birleşik Krallık ’ta, evlilik sonrası kadınların nüfus kayıtlarında herhangi bir değişiklik yapılmaz. Her birey, evlenmeden önce bağlı olduğu eyalet ve bölge nüfus kaydında kalmaya devam eder. Kadınlar, evlendiklerinde soyadlarını değiştirme konusunda tamamen özgürdür. Hatta çiftler isterse yeni bir soyadı belirleyebilir ya da her iki taraf da kendi soyadını koruyabilir.

Bu ülkelerde devlet, bireyin evlilik bağına girmesini, onun resmi kimliği üzerinde bir değişiklik gerektiren bir unsur olarak görmez. Türkiye’de ise kadının doğduğu nüfus kaydından silinmesi, onun kimlik değişimine zorlanması anlamına gelir. Oysa ABD ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde, kadının evlilik öncesi kimliği evlilikle birlikte değişmek zorunda değildir.

● JAPONYA

Japonya’da tam tersi bir bir durum söz konusudur. Ülkelerde eşlerden birinin soyadını değiştirmesi zorunludur ve genellikle bu kişi kadın olmaktadır. Japon Medeni Kanunu, evli çiftlerin tek bir soyadı kullanmasını şart koşar. Ancak Japonya’da da nüfus kütükleri bireysel bazda tutulur ve kadın, eşinin ailesine ait kütüğe otomatik olarak işlenmez. Türkiye’den farklı olarak, eşlerin nüfus kayıtları birbirinden bağımsız kalabilir.

● İSKANDİNAV ÜLKELERİ

İsveç, Norveç ve Danimarka gibi ülkelerde ise bireyin kimlik ve nüfus bilgileri tamamen özgürdür. Evlilik sonrası hiçbir zorunlu değişiklik yapılmaz. İsveç’te kadın ve erkek, doğdukları aile kütüğünde kalmaya devam eder ve devlet, bireylerin evlilikle birlikte kimlik bilgilerinde değişiklik yapmasını zorunlu kılmaz.

Bu ülkelerde uygulanan sistem, kişinin evlenmeden önceki kimlik bağını koruyarak, evlilik birliğini bireysel özgürlükler çerçevesinde düzenlemektedir. Türkiye’deki sistem ise kadının kimlik bağımsızlığını sınırlandırmakta ve evliliği yalnızca kadının kimlik değişimini gerektiren bir mekanizma olarak ele almaktadır.

Diğer ülkelerle yapılan karşılaştırma, Türkiye’deki sistemin kadının bireysel kimliğini evlilik bağlamında zedeleyen bir uygulama içerdiğini göstermektedir. Birçok ülkede evlilik, bireyin hukuki kimliğinde bir değişiklik oluşturmazken, Türkiye’de kadın, evlilikle birlikte nüfus kayıt sistemi içinde de farklı bir statüye geçirilir.

Bu durumun değiştirilmesi, yalnızca hukuki bir reform değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Kadınların evlilik öncesinde sahip oldukları nüfus kimliğini koruyabilmeleri aile kavramının yalnızca soy birliği temelli bir yapıya dayanmadığını gösterecektir. Kanunlarda yapılacak düzenlemelerle; kadınların kütüklerinin zorunlu olarak eşlerinin kütüğüne aktarılması kaldırabilir, kendi aile kütüğünde kalmaya devam edebilir ya da eşler ortak karar vererek bir kütük belirleyebilir. Çocuğun nüfus kaydı konusunda eşler, ortak bir karar alarak esnek bir sistem oluşturabilir. Bu değişiklikler, Türkiye’nin kadın hakları ve bireysel özgürlükler konusunda daha çağdaş ve eşitlikçi bir sisteme sahip olmasını sağlayacaktır.


KAYNAKÇA

1. https://dergipark.org.tr/tr/pub/opus/issue/57355/762417

2. https://altinbas.edu.tr/akademik/fakulteler/hukuk/nd.pweb?NID=371&utm_source

3. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/273391

4. https://www.change.org/p/evlenince-kad%C4%B1n%C4%B1n-k%C3%BCt%C3%BC%C4%9F%C3%BC-de%C4%9Fi%C5%9Fmesin-8martd%C3%BCnyakad%C4%B1nlarg%C3%BCn%C3%BC-tcailesosyal?utm_source


                                                                                                                                                                                             - Saliha Sude Çakır