Ötanazi

ÖTANAZİ
Ötanazi Kavramı
Ötanazi; tıbbın elinde bulundurduğu olanaklarla iyileştiremediği ve nitelikli bir yaşam sağlayamadığı, ölümüne kesin gözle bakılıp yaşamından umut kesilen kişinin acısını dindirmek için hastanın isteği üzerine hekim tarafından son verilmesidir.
Ötanazi kavramı ilk kez İngiliz filozof ve bilim insanı Francis Bacon tarafından ‘güzel tatlı ölüm’ anlamında kullanılmıştır.1
Ötanazinin Uygulanması
Ötanazinin uygulanma işlemi en başta bir terapi ve detaylı araştırmayla başlar. Hasta olan kişinin, ölümü kendisinin istediğini söyleyerek beyan etmesi gerekir. Aynı zamanda ötanazi uygulanmasını isteyen hastalar, ölümü istemeyi sadece kendileri söylediklerinde gerçekleşebilir. Bunun tersi bir şekilde kişinin yakınları bu duruma karışamaz. Hasta kişinin canını acıtmadan, kendisine uygun şekilde ötanazi işleminin nasıl uygulanacağı, ötanazi işleminin evreleri, ötanazi işleminde kişinin neleri yaşayacağı tüm detaylarıyla bir uzman tarafından kişiye anlatılır. Bunun ardından kişi ötanazi işlemini kabul ederse işlem ancak o şekilde başlar.
Ötanazi işlemi bir enjektör içinde bulunan özel ve oldukça güçlü olan karışım vücuda enjekte edilerek gerçekleştirilir. Bu işlemin ardından geri dönüş mümkün değildir. Hasta olan kişi ve yakınlarına bu işlem öncesinde en uygun şekilde anlatılıp resmi şekilde yazılı olarak onayları alınır. Ardından onaylanması için imzalanır ve bu belge saklanır.
Ötanazi işlemine başlarken hasta derin bir şekilde uyutulur. Ardından asıl işlem olan enjeksiyon işlemi gerçekleştirilir. İşlemin hemen ardından kişinin nefesi kesilir fakat kişi bu sırada derin bir uykuda olduğu için hiçbir şekilde bu işlemi hissetmez, acısız bir şekilde hayattan ayrılması sağlanır.
Ötanazi Çeşitleri
Ötanazi işlemi pasif ve aktif olarak iki şekilde uygulanıyor.
Pasif ötanazide, hasta olan kişiye uygulanan tedavinin kişiye yardımcı olmadığı durumda hastanın hayatını uzatacak olan tedavi işlemleri durdurulur. Hastaya sadece hastalığın semptomlarına yönelik olarak tedavi verilir. Kişinin hastalığına karşı bir şey yapmayarak sadece acısını dindirerek ölümü beklenir. Ölüm hekimin fiili nedeniyle değil, hastalığa ve hastaya bağlı olarak gerçekleşmiştir.
Aktif ötanazide bir sağlık çalışanının kişinin ölüm sürecine doğrudan şekilde katılmasıdır. Uzman bir doktorun gerekli prosedürlerin yerine getirilmesinin ardından kişi için belirlenen enjeksiyon uygulamasını gerçekleştirerek kişinin ölüm sürecine girmesini sağlanır.
Ayrımı aktif ötanazide hasta ölmeyi tercih ederek direkt yaşama hakkından vazgeçmektedir. Pasif ötanazide ise hasta bedenine müdahale ettirmemek ya da sona erdirmek istemekte, ancak yaşama hakkını korumaya devam etmektedir. Yaşamın kutsallığı ve dokunulmazlığı tezlerinde pasif ötanazinin tamamen yok sayılmamasının nedeni bu durumdur.
Ötanazi Tarihi
Ötanazi; ölme hakkı, kişinin yaşamı terk etme hakkı ve intihar kavramları ile ilgili tartışmalar eski Yunan ve antik Roma kültürlerine kadar dayanmaktadır. Antik çağ felsefesinde ölüm ve ölümden sonraki yaşam kavramları üzerinde oldukça fazla durulmuş ve ruhun ölümsüz olduğuna inanılmıştır. Bu dönemde “soylu insanın kendini hastalıklı bir beden içinde görmekten ve görülmekten kaçınma, yaşlılığın getirdiği titreklik ve bunaklığın hâkimiyetine girmekten kurtulma isteği dolayısı ile soylu insan için bu durumda yaşamanın onuru ile bağdaşmadığı” düşünce anlayışı olduğu bilinmektedir.
Pythagoras insan yaşamının ruhani yaşam olduğu, ruhun geçici bir süre bedende konakladığı, bedenin öldürülmesinin ruhani yaşam dengelerini bozacağı, tanrının var ve insanın görevinin tanrının emirlerine uymak olduğu, dolayısı ile tanrının intiharı yasakladığı görüşünü savunmuştur. Pythagoras Mısırlılardan aldığı Ruh Göçü öğretisine göre “ruh ölümsüzdür, vücut yok olunca her defasında meydana gelen bir başka varlığa girer ve bütün varlıkları dolaşıp yeniden o zaman doğan bir insan vücuduna girer” (Asya’da yaygın olan ve tenasüh olarak bilinen reenkarnasyona inanan insan sayısı günümüzde 1 milyarı aşmaktadır.) düşüncesini benimsemiştir. Aynı zamanda bu görüş tek tanrılı dinler tarafından da yaşamın kutsallığı olarak savunulmuş, Tanrının işine karışılmayacağı görüşüyle ötanazi reddedilmiştir.
Diğer bir antik çağ düşünürü olan Platon birçok yazar tarafından intihara dini temellere dayanarak karşı çıkan filozof olarak değerlendirilir. Ona göre ruh ölümsüzdür, yaşam ölüme hazırlıktır, ruh beden içine hapsedilmiştir, ölüm ile birlikte bu hapishaneden kurtulacak ve özgürlüğüne kavuşacaktır. Ancak bir taraftan da kişinin ölümünün kendisi için daha iyi ise o kişinin kendisine iyilik yapmasının niçin engellendiğini sormuştur. Platon “Devlet” adlı eserinde tedavisi mümkün olmayan veya sürekli sakatlık durumlarında hekimin tedaviyi kesmesi anlamında ötanazi uygulamasını haklı hatta gerekli bulduğunu belirterek intihar ile ilgili düşüncelerini yumuşatmıştır. Kanunlar kitabında “akılcı intihar” türlerinden söz etmiştir.
Platon’un öğrencisi olan Aristoteles intihara karşı olan en etkili filozof olarak bilinir. Aristoteles’e göre ruhu bedenden ayırmak mümkün olmayıp, konuya üretkenlik temelinde yaklaşarak bireyin devlete üretmekle yükümlü olduğunu ve intihar ederek bu yükümlülüğünden kaçtığını öne sürerek intihara karşı olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda toplum için büyük bir yük olduğu düşüncesi ile sakat doğmuş çocukların öldürülmesinin (infantisid) yasal olmasını savunmuştur.
Stoacılara göre ölme hakkını kullanma bir kaçış olarak kabul edilmiş kurucuları Zenon 98 yaşında yaralanan ayağının şiddetli acısı nedeni ile intihar etmiştir.
Hipokrat yemininde yer alan ötanazi yasağı antik çağda ötanazinin uygulanmadığına bir delil olarak kabul edilir. Yemin nedeni ile bugün pek çok hekim ötanazi uygulamasının tıp mesleği değerlerine aykırı olduğunu savunur. Hipokrat kendine atfedilen antta hekimin hastasını iyileştirmek, şiddetli ağrılarını dindirmek ile görevli olduğu, istek üzerine bile olsa hastaya zehir vererek onun hayatına son vermemekten men ettiği yer almaktadır. (Yeteneğim ve hâkimiyetim ölçüsünde hastalarımın iyiliği için tedaviler önereceğim ve asla kimseye zarar vermeyeceğim. İsteyen hiç kimseye öldürücü bir eczayı ne vereceğim ne de bunu tavsiye edeceğim; benzer şekilde, bir gebe kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim. Hayatımın ve sanatımın saflığını koruyacağım.)
Eski Roma’da bir hekimin hastasının acılarına son vermek için onu öldürmek istemesi suç sayılırdı ve bu eylem kasten adam öldürme olarak değerlendirilirdi. İlk kez Romalılar döneminde açılan ve terminal dönemindeki hastalara, mevcut tedavi yöntemlerinin denenmesine karşın sonuç alınmamasından dolayı aktif tedavi uygulanmadığı, palyatif bakım yapıldığı, rahatsız edici semptomların kontrol edildiği ve yaşam kalitesinin mümkün olan en iyi seviyede tutularak yaşamlarının son dönemlerini geçirdikleri kurumsal yapılar olan Hospisler bir dinlenme yeri olarak açılmıştır. Bu kurumlar MS IV. yüzyıla dini kuruluşlara devredilmiş ancak Ortaçağ sonlarına doğru birçoğu kapatılmış ya da manastırlara dönüştürülmüştür.
Yeni Çağda Reform hareketleri ve Rönesans ile birlikte kilisenin baskıcı gücü azalmaya başlamış, hak ve özgürlük kavramları ile buna paralel olarak da ötanazi tartışılmaya başlanmıştır. On altıncı yüzyılda İngiliz yazar, devlet adamı ve hukukçu Thomas More var olmayan kurgusal adada geçen Ütopya isimli eserinde; iyileşmesi mümkün olmayacak hastaların fazla acı çekmelerini önlemek için ölmelerini doğru bulduğunu, ruhun ölümsüzlüğüne inanıldığı için kişiye telkinde bulunulduğunu, eğer kişi ölmek isterse bir uyuşturucuyla hayatına son verildiğini, istemeyen kişinin ölümüne izin verilmediğini, intihar eden kişilere ise iyi gözle bakılmayarak cesetlerinin pis bir bataklığa atıldığını yazmıştır.2
Ötanazi Hangi Ülkelerde Yasal?
Hollanda, dünyada ötanaziyi yasal hale getiren ilk ülke olurken İsviçre, Belçika, Lüksemburg, Kanada, Kolombiya, Avustralya, Yeni Zelanda ve İspanya'da aktif ötanazi uygulanıyor. İngiltere, ABD’nin bazı eyaletlerinde, Fransa, Almanya'da ise pasif ötanazi yasal olarak uygulanıyor. Ülkelere göre ötanazi ile ilgili düzenlemeler belirli şartlarda izin veriliyor. Hollanda ve Belçika’da 12 yaşından büyük çocuklar için de ötanazi uygulanıyor. Hollanda'da 12 yaşından küçük çocuklara (yaşaması öngörülmeyen) ötanazi hakkı verilmesi tartışma konusuyken kesin bir düzenleme yapılmamıştır.
Ötanazi Bir Hak Mıdır?
Çok tartışmalı bir konu olmakla birlikte ötanaziyi hak olarak gören ülkeler bu konuda girişimlerde bulunarak yasallaşma sürecine girmiştir. Bu yasallaşma sürecine etki eden ilkeler vardır.
Hastanın Özerkliğine Saygı İlkesi
Kişinin kendi vücudu ve geleceği konusunda karar verme hakkına sahiptir. Bu hakka dayanarak birey başlamış olduğu tedaviyi reddedebilir veya tedaviyi durdurabilir. Kişi her hareketinden sorumludur, kendi bedeni ve yaşamı üzerinde karar verme hakkına da sahip olmalıdır. Nerede, ne zaman, nasıl öleceğine kendisi karar vermelidir. Tedaviyi reddeden ya da yarıda kesilmesini isteyen bir hastanın isteği doğrultusunda hareket eden hekimin cezalandırılmaması bu görüşe dayanarak savunulur.
Yaşamın Niteliği İlkesi
Bir birey tedavisi mümkün olmayan hastalığı nedeniyle acılar içerisinde yaşıyor ve yaşadığı bu hayattan zevk almıyor ve yaşadıkça daha acı sonuçlar ortaya çıkıyorsa ötanazi gereklidir. ‘Bazı insanlar için hayatı belli koşullar altında sürdürmenin hemen ölmekten daha kötü bir olasılık olduğudur.3
Yaşamın niteliğinden hareket eden bu yaklaşıma göre, insan sadece yaşama hakkına değil aynı zamanda onurlu yaşama hakkına sahiptir. Acılar içerisinde sağlığını geri kazanma umudu olmadan başkalarına muhtaç bir şekilde yaşamaya mecbur olmak, insan onurunu zedelemektedir. Bu durumdaki hastalar tedavi olmaktan ziyade ölümü geciktiren tıbbi uygulamaları reddederek onurlu bir şekilde ölmektir.4
Ötanaziye karşı çıkan görüşlerin temellendirilmesi de bazı ilkelere dayanmaktadır.
Yaşamın Kutsallığı İlkesi
Dini inanışlara göre insan yaşamı kutsal sayılmaktadır. Bu kutsallığı Tanrı yaratmıştır ve Tanrı iradesi ile sona erebilir. Ötanazi kişi iradesi ile yaşamına son verdiği için dinen uygun bulunmayıp ötanazinin uygulanmasına karşı bir tez olarak kullanılmıştır.
Yaşamın Dokunulmazlığı İlkesi
Anayasamızın 17. maddesi tarafından korunan yaşama hakkı akla dayanan hukuk sistemleri tarafından geliştirilmiş olup her zaman önemini korumuştur. Kişinin yaşam hakkını koruyarak ötanaziyi yasaklamıştır.
Tıbbın Gelişimini Engelleyeceği İlkesi
Hekimler “tedavisi mümkün değil ve hasta ıstırap çekiyor” diye ötanazi uygulayıp araştırma yapmayı bir kenara bırakırlarsa tıpta bir gelişme olmayacaktır. Bu ilkeye dayanarak ötanaziye karşı çıkılıyor.
Ceza Hukuku Bağlamında Ötanazi
Türk hukukunda ötanazi hakkında açık bir hüküm yoktur. Düzenleme yapılmadığı için aktif ötenazi uygulaması söz konusu ise TCK’nın 81. maddesinde düzenlenen “kasten insan öldürme” suçu, pasif ötenazi uygulaması söz konusu ise TCK’nın 83. maddesinde düzenlenen “ihmali davranışla kasten öldürme” suçu vücut bulabilecektir.5
Aktif ötanazi açısından hukuk sistemimizde (anayasa, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, tüzük) açıkça aktif ötanazi yapılmasını hukuki koruma altına alan bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, aktif ötanaziyi gerçekleştiren hekimin saiki her ne kadar hastanın acılarını dindirmek amacıyla hastaya yardım etmek olsa da bu yardım hastanın yaşamını sonlandırma yani hastayı öldürme kastıyla yapılacağından; Türk Ceza Kanununun 81. maddesinde düzenlenen kasten öldürme suçu işlenmiş olacaktır. Bu düzenlemeye göre; bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.6
Pasif ötanazi açısından Hasta Hakları Yönetmeliği ile hastalara -belirlenen şartlar altında- tedaviyi reddetme ve devam eden bir tedaviyi durdurma hakkı tanınmıştır. Kanunen zorunlu bir hal yoksa ve hasta, doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğunu kabul etmişse, tedaviyi reddetme veya devam eden tedavinin durdurulmasını isteme hakkına sahip olacaktır. Düzenlemeden anlaşıldığı üzere bu yönde aydınlatılmış olmak kaydıyla, tedaviyi ret veya durdurma hakkını kullanması hastanın ölümüne sebebiyet verecek olsa bile bu haktan mahrum bırakılamayacaktır.
O zaman iyileşmesi tıbben mümkün olmayan ve dayanılmaz acılar çeken bir hasta, sağlıklı karar verebilecek durumda olup tedaviyi reddediyorsa ya da devam eden tedavinin durdurulmasını talep ediyorsa sonuçlar hakkında aydınlatılmak kaydıyla tedaviyi ret ve durdurma hakkını kullanabilecektir. Bu seçim sebebiyle yaşamı sona ererse; yaşamın sonlandırılmasının, uygulanması gereken hekimlik faaliyeti çerçevesindeki tedavinin uygulanmaması, hareketsiz kalınması ile sağlanması olarak tanımlanan pasif ötanaziden bahsedilebilecektir. Burada sağlık personelinin bir kastı değil, hastanın bir hak kullanımı söz konusu olacağından Türk Ceza Kanununun 81. maddesi hükmü karşısında dahi hekimin cezalandırılması söz konusu olmayacaktır.7
Türkiye Cumhuriyeti’nin de taraf olduğu “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi'nin 5. maddesine göre, sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu bağlamda, tedavisi mümkün olmayan birey; son günlerini yaşıyorsa ve tıbbın yapabileceği bir şey kalmamışsa her geçen gün ölüme terk edilmeye mahkumdur. Sözleşmenin aynı maddesinin 3. fıkrasının ilgili kişi, muvafakatini her zaman, serbestçe geri alabilir düzeltmesi durumunda hekim tedaviye devam edemez.8
Türk hukukunda yasaklanmasına dayanak olan bir başka düzenleme ise Tıbbi Deontoloji Nizamnamesidir. Nizamnamenin 2. maddesinde hekimin görevi insan sağlığına hayatına özen göstermektir. 13. maddenin 3. Fıkrasında hekim teşhis tedavi ve koruma amacı gütmeden hastanın isteğine uyarak veya başka bir sebeple bedenin ve aklın mukavemetini azaltacak bir şey yapmayacağı belirtilmiştir.9 Bu ve benzeri düzenlemeler ötanazinin Türk hukuk sistemiyle çatıştığını göstermektedir.
1. Prof. Dr. Muharrem Özen, Dr. Meral Ekici Şahin, Ötanazi, Ankara Barosu Dergisi, Yıl:68, sayı: 2010/4
2 Nursel Gamsız Bilgin, ÖTANAZİ: TANIM VE TARİHÇE, 27.
3 John Harris, Hayatın Değeri (Tıp Etiğine Giriş), Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1998, 119.
4 Ebru NAR, FELSEFİ BİR PROBLEM OLARAK ÖTENAZİ, (Yüksek lisans tezi),2019
5 Ebru NAR, Felsefi Bir Problem Olarak Ötanazi, (Yüksek lisans tezi),2019
- Büşra KARAKOÇ